Siyaset toplumsal varoluşu yönetme sanatıdır ve toplumun namusu gibi göz önünde tutulmalıdır. Kirlenmeye gelmez, herkese emanet edilmez. Onu ancak doğru ve şeffaf bir iletişim dili temiz tutar ve hedefine ulaştırır. Ünlü bir Fransız siyasetçi "Siyaset, siyasetçilere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir" diyerek bu gerçeğin altını çok daha önce çizmişti.
Şimdi dönüp kısaca bizi yöneten siyasi partilerimize bir bakalım.
Partilerimiz, neredeyse aynı düşünceye sahip insanların barınabildiği, farklı olanın susturulduğu, fikir üretemeyen küçük düşünce getolarına dönüşmüş durumdalar. Parti için mücadele, düşünce zenginliği üzerinden değil, daha çok sığ bir koltuk mücadelesi üzerinden yürüdüğü görünümünde. Partiler arası iletişim yok denecek kadar az. Kendi varlıklarını bile toplumu kamplaştırma ve kavga ettirme kültürü üzerinden sürdürmekteler. Daha saymakla bitmeyecek birçok zaafları ile ciddiyetleri kamu vicdanında uzun bir zamandır tartışılır durumda. Ankara merkezli bu sığ ve sorunlu siyasetin yerelin sorunlarına ne kadar çare olacağı soru işaretleri ile dolu ne yazık ki.
Buradan yerel siyasete, yani kentimiz olan Seferihisar’a dönmek istiyorum.
Seferihisar’daki gelişmelerin ülkenin genel durumuna göre giderek daha iyimser bir seyre girdiği düşüncesindeyim. Geçte olsa CHP’nin karar verip İsmail Yetişkin ile yola çıkması, AKP adayı Hamit Nişancı’nın çıktığı canlı yayında yapıcı ve kucaklayıcı mesajlar vermesi, ayrıca yerel medyamızın da bu hassas dönemde adaylara olan eşit mesafeyi koruma çabası ile verdikleri doğru ve yapıcı katkı, ülke genelinden daha iyi bir yerde olduğumuzu gösteriyor.
Bu durumda, kent yararına olacak gelişmelerin devamı için biz kent halkı olarak nerede durmalıyız sorusuna takıldım.
Önümüzde bir yerel seçim var ve temelde sadece yerel yönetimleri belirleyecek bir seçim yapacağız. Aynı kentin insanları olarak, sorun tespitinde ve çözümünde neredeyse aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Çünkü sorunlarımız somut alt yapı sorunlarıdır ve daha çok tekniktir. Siyasi partilerin oy hesapları yüzünden partizanlığın öne çıkarıldığı, hemşeriliğin ve ortak paydalarımızın bilinçle arkaya itildiği bir yanlış içine sokulduğumuzu düşünüyorum.
Kent halkı olarak bizi bölüp zayıf kılacak kısır ve partizanca tartışmalar yerine, kentin ortak paydası olacak doğrularını savunma cesaretini göstermeli ve orada çoğalmalıyız. Sorunlarımıza çözüm olacak doğru denklemin hangi parti ve hangi kişilerle olacağını tartışabilme erdemini gösterebilmeliyiz. Çünkü biz aynı kentin insanlarıyız ve dünya görüşlerimizden bağımsız olarak yaşanabilecek tüm olumsuzluklardan hepimiz aynı ölçüde etkileneceğiz. Tekrar tekrar düşünmekte yarar var düşüncesindeyim.
A.Hamilton’a ait şu sözler ile hepinize sevgi ve demokrasi ile kalın diyorum.
“Haklı bir davaya en büyük zararı, muhalefetin acımasızca saldırması değil, yandaşlarının aptalca savunması verir.”