Diğer bir ifade ile doğal, yani ne isen o olabilmek.
Aslında samimi olabilmek çok kolaymış gibi görünse de içinde yaşadığımız toplumlarda öyle kolay olmadığını bir çoğumuz bedel ödeyerek yaptığımız deneyimlerden biliyoruz.
Vahşi kapitalizmin çöküp bir kurtlar sofrasına çevirdiği ve insanı insanın kurdu yaptığı günümüz dünyasında samimi yada içten olmak ne yazık ki artık bireyin bir zafiyetiymiş gibi algılanıyor. Zira paylaşılan her türlü samimi ve insani bilgi ya da iyi niyetli bir sohbet yorumlanıp kötüye kullanılabiliyor. Hızla türeyen yaşam koçlarının sosyal medya sayfaları yada youtube kanalları üzerinden topluma salık verdikleri yaşam tarzı ise kendi kendine yeten yalnız insanı işaret ediyor. Yalnızlaşan insanın kendi kendine yada bir başkasına duyacağı güven duygusu gelişemeyeceğinden bu tür telkinleri çok da yerinde bulmuyorum.
Bu durum kimsenin kimseye güvenmediği, kişinin kendi dünyasına çekilip izole olduğu, ürkek, kuşkucu ve mutsuz kimliklerin oluşturduğu toplumları yaratıyor. Yalnızlaşan kimliklerin oluşturduğu toplumlar ise rahat güdülebilen etkisiz sürülere dönüşüyor. Belkide kapitalist sistem çarklarını çevirmek için bunu özellikle istiyor.
Oysa en güzel aşklar, dostluklar, hatta toplumsal mutluluğu büyütecek dayanışma ve örgütlenmeler, samimiyet ve içtenliğin yarattığı güven duygusu temeli üzerine inşa edilir. Bunun nasıl başarılı ve mutlu bir sürece dönüştüğünü yaşanan örneklerden görüyor, biliyoruz.
Çünkü samimilik saf ve temiz kalarak doğru olana en kestirme yoldan ulaşabilmektir.
Samimilik güveni, güven ise sevgi, sosyalleşme ve dayanışmayı besler.
Kısaca hayatı besler ve güzelleştirir.
Bu yüzden bir insan, bir kültür yada bir sanat eserinde aradığım en değerli şeydir "Samimiyet"...
Sevgi ve samimiyetle...