Öğrencilik yıllarımda karşılaştığım bir çok sol fraksiyon arasından “Devrimci Yol”a sempati duymuş ve o kulvarın yolcusu olan bir hayat sürmeye özen göstermiştim.
Bugün hayatımı geriye dönük sorguladığımda en azından adına sadık kalmaya çalıştığım bir yol ve devrimci bir bakıştan uzaklaşmama çabası içinde olduğumu düşünüyor, bununla mutlu oluyorum. Bu bakışın ışığında ne çok inanç ve ideolojinin değişen dünyaya ayak uyduramayıp ruhlarını terk etmiş işlevsiz nostaljik heykellere dönüştüklerine tanık oldum. Bugün hala, devrimci ruhunu çoktan yitirmiş o heykellere tapınanları görüyor, sol adına bu umutsuz sürecin daha da uzayacağı duygusuna kapılıyorum.
Oysa esas olan devrimci bakışı kaybetmemek olmalıydı. Okuyan, düşünen, deneyip sorgulayan, devinip değişen her şey ile birlikte güncel kalmayı başarabilmek olmalıydı. Dogmatizmin rengarenk karşı tuzaklarından ancak böyle korunmak mümkündü. Bugün, kibir içinde ben hiç değişmedim ve değişmeyeceğim diyerek övünüp direnenler, bir zamanlar en çok eleştirdikleri o tutucu zihniyetlere nasıl dönüştüklerinin farkında değiller mi? Belki de günümüz solunun içinde bulunduğu bu dağınık ve sancılı süreci, yitirdiği o devrimci ruhta aramak ve anlamak lazım düşüncesindeyim.
Diğer yandan biliyorum ki bütün bunlardan bağımsız doğanın diyalektik süreci bir saat gibi işlemeye devam ediyor.
20.yüzyılda ortaya çıkan ve dünyanın yarısına hükmeden emeğin ideolojisi sosyalizm, 21.Yüzyıla yenik girse de değişen dünyaya yine soldan bakan gürbüz çocuklar doğuracak. Ama onların adı artık Sosyalist olmayacak.
Bugün o çocukları doğuracak devrimci analar, bir yandan değişen dünyayı daha dikkatli ve daha az hata ile analiz ederken, diğer yandan ortamı boş bulmuş olan vahşi kapitalizmin talanına karşı gezegenlerini savunma derdinde. Ve yine o analar artık önlerine konan kuru ideolojik doktrin veya metinleri değil, her an değişen hayatı ölçebilen devrimci yöntemleri dikkate alarak büyüyüp güçleneceklerini biliyor olacak.
Herkesin özgür bir “Devrimci Yol”u olması dileğiyle Sevgiyle kalın.