Felsefe, binlerce yıldır insana kendi varlık nedenini sorar durur. Bunca gelişmişliğine rağmen, insanın hâlâ bu soruya verebileceği tatmin edici bir yanıtı yoktur. Bir çok düşünür, uygarlık denilen yaşam serüveninde insanın başına gelen birçok belanın gerçek nedeni olarak bu anlam boşluğunu gösterir.
Çünkü insan geldiği bu son noktada bile hayal gücünün merkezine, doyurmaya çalıştığı ilkel varoluşçu dürtülerinden başka bir şey koyamamıştır henüz. Temel ihtiyaçları üzerine kurulu bu dürtülerden kurtulduğunda ise acı gerçek ile karşılaşır ve varlığının anlamsızlığı ortaya çıkar. Bu anlamsızlığı çoğu zaman geliştirdiği teknolojiysiyle doldurduğunu sanır. Ancak bunun da mutluluğa giden yol olmadığını görür ve yaşadığı gezegene, dolaylı olarak da kendi kendine zarar verdiği gerçeği ile yüzleşir.
Yani aslında insan, teknoloji ile kolaylaştırdığı varoluşunu uygarlık zanneder ve “Varolmanın dayanılmaz hafifliği"ni (Bir kitap başlığıdır aynı zamanda) daha da derinden hissederek acı çekmekten bir türlü kendini kurtaramaz. Bu acıyı bastırmak için bildiği her yolu dener. Hatta kendi uydurduğu dev masallara bile kolayca inanıverir, onları kutsar, özenle korur ve mutlu olmaya çalışır.
Felsefe yapmak, işte o yanıtlayamadığı “Kendi varlık nedenini” anlama çabasıdır. Bu temel sorunu çözemediği sürece de insan, arayış içinde mutsuz ve tatminsiz bir varlık olarak yaşamını sürdürmeye devam edecektir.
Kısaca felsefenin sorgulayıp yönetmediği bir uygarlık sürdürülebilir bir uygarlık değildir ve kendi kendini yok etme potansiyelini de içinde taşır. Kirlenen dünya, silahlanma, kontrolsüzce gelişen yapay zeka ve gen teknolojileri buna verilebilecek örnekler arasında gösterilebilir.
Bu vesile ile daha güzel bir dünya için hayatımıza mutlaka daha fazla felsefe almamız gerekiyor.
Her zaman sevgi ve felsefe ile kalalım diyor güzel bir hafta diliyorum.