Önceki kuşaklardan bize aktarılan hep iyinin daha güçlü olduğu ve sonunda galip geldiği safsatasıdır.
Toplumsal düşüncenin oluşumuna önemli katkılar sunan sanat eserlerine de yansır bu anlayış. Özellikle edebiyat ve sinemada bu gerçek çok daha abartılı öne çıkar. Kitabın ya da filmin sonunda hep iyiler kazanır, kötüler kaybeder masalı anlatılır. Bizlerde hayatın normal akışının böyle olduğunu sanır, meydanı kötüye boş bırakırız.
Diğer yandan kötü boş durmaz. Çoğunluğun nicel gücüne rağmen kendi hedeflerine ulaşmak için her yolu mübah sayar.
Peki kimdir bu kötü?
Biraz daha derine inersek, bizzat insanın kendi içindeki bencil, kirli ve açgözlü yanının olduğunu görürüz.
Yoksa bir cenneti andıran mavi gezegenimizi kin, nefret ve savaşlarla bir cehenneme çevirenlerin sefalet içinde yaşayan kalabalık yığınların değil, hastalıklı ruhlara sahip kurnaz varsıl bir azınlığın olduğu gerçeğiyle yaşıyor olmazdık.
Meydan boş... ve bu yüzden kötü güçlü.
Ve bizler her gün bu bozuk düzenlere sövüp sayan, ama değişmesine en küçük bir katkı sunmayan ne çok "Bananeci" iyi insanla karşılaşıyoruz.
Değil mi..?
Sevgi ve dayanışmayla verimli bir Kasım haftası diliyorum.