Yine, yeniden bir seçim.
Başkan olarak hitap edeceğimiz kişi ve onunla birlikte hizmet üreterek çalışacağını umut ettiğimiz insanlar için sandığa gidecek, sözde demokrasinin gereğini yerine getireceğiz.
Demokrasinin bir erdemi.
Öyle deniliyor.
Gerçekten de bir erdem mi acaba?
Direksiyonuna geçerek, araç hareket ettiğinde şoförü ile birlikte aracı gideceği yere götüreceklerin; başarılı, özverili, liyakatlı, vizyoner, çağdaş, laik, demokrat, bilgili ve Cumhuriyetinin temel değerlerini bilen, sindiren, sahip çıkan lider özellikli kişiler olması umudum ile.
Elbette ki seçimle koltuğa oturanların; seçmenlerinin tamamını mesut, mutlu ve bahtiyar eylemesi gibi bir olasılık hiçbir zaman olmadı.
Olmamış ve olamayacaktır da.
Seçtiğimizi sandıklarımızın başarı ve başarısızlığı direk yurttaşı etkiliyor ise, seçmek için önümüze çıkartılan adaylar, kişisel beklentiler, ahbap çavuş ilişkileri, hemşehricilik, rant odaklı buluşmalar ile değil ön seçim zorunluluğu ile olmalıdır.
Hatta ve hatta ön seçim kriterlerine de “Genel ve Yerel Yönetimler Akademisi Mezuniyeti” ile diploma şartı da konulmalıdır.
2023 Mayıs seçimleri, altılı masadaki çatlak ve ekonomide ki afet, işsizlik, deprem öncesi ve sonrası konularla, yalan yanlış haberlerin kamuoyuna servis edilmesi ile bal tutanın da parmağını değil kovanı yalaması yutması ile geçmişti.
2024 Mart seçimleri ise, zam, enflasyon, maaş artışı, işsizlik ve sonuçta yine zam fırtınası döngüsünde acı gerçekler ve bolca çay simit hesabı ile geçecek gibi.
Ekonomiyi bu hale getirenlerin yani iktidar partisi dahil seçime katılan neredeyse tüm partililerin sloganları; yurttaşın ekonomik sıkıntıları üzerine kurgulanmış sözcüklerden oluşmaktadır.
Ancak bu seçimlerde özellikle iktidar kanadında yer alan bazı aday ve mesleği siyaset olanların üçüncü dünya ülkelerine has ilginç ve aslında utanç duyulacak vaatlerde bulundukları da görülmektedir.
Ki bunların en acısı, İktidar partisinden aday olan belediye başkanlarının bile seçilmeleri halinde yurttaşlarına çeşitli maddi ve sosyal yardım vaatlerinde bulunuyor olmalarıdır.
Hatay’a Hatay’lılara ve daha birçok yöreye “genelde iktidar olan partiden adayların yerelde de iktidar olmaması durumunda yöreye hizmet sağlanmasından memnu olabilecekleri” açıklamaları, belki de bin yılın travmasını yaşayan bu insanlara karşı yapılan en büyük saygısızlıktır. Bu durum nasıl yazılır, nasıl anlatılır, nasıl anlaşılır ben henüz bir yolunu bulamadım.
Yurttaşını ekonomik bir cendereye sokan siyasetçi, devletini ekonomik ve kültürel alanda iflasa sürükleyen siyasetçi, şimdi yine lafazanlık ile algı operasyonu ve hatta daha da ileri giderek adeta asimetrik psikolojik harp tehditleri ile istibdat döneminin varisliğini yapıyor.
Demokrasi bize gerçekten bir beden büyük mü geldi acaba yoksa vakur Anadolu insanım inanılmaz bir istismar tuzağına mı düşürüldü?
Yerelde ve genelde idareye hakim olarak iktidar olmak isteyen örgütler, örgütlenme amaçlarına göre değil kendilerini iktidara taşıyacak oy’ların, yurttaşlardan nasıl devşirileceği düşüncesi etrafında organize olarak gücü ele geçirmeye, hükmeden olmaya çalışıyorlar.
Şark tipi demokrasi anlayışı bu olsa gerek…
Asıl ilginç olanı ise; Seçimle gelenin seçimle gönderilmesinin çok zor olduğu, üçüncü dünya ülkesi ülkelerinin en uç örneğini sergiliyor olmamızdır.
Çıktığı yolda rotasını kaybetmiş bir şoförün kullandığı araç hem yıpranıyor, hem zaman kaybettiriyor, hem de gereksiz yere enerji tüketiyor.
Bu şoför ve yardımcıları sayesinde geçtiğimiz yollarda doyumsuz manzaralar kararıyor, dingin bereketli topraklar insanları yutuyor ve manzara biçare olmuş insanların yaşadığı ve yaşama küstüğü sessiz yığınların dizildiği yollar ile kaplı rotalar haline geliyor.
Oysa şoför, mahalle yanarken saçını tarayanın ruh halinde araç kullanıyor, yaşıyor…
22 yıl önce atıldı ve Aborjinlerin Bumerang’ına döndü bu iş.
Sil baştan, bir daha olmadı yine sil baştan, olmadı kandırıldık hadi yeniden sil baştan…
Türküsü bile yazılmıştı. Artık türküler bile yazılamıyor.
“Bu fasülye 7.5 lira
Aman bu fasülye 7.5 lira
Hem kaynasın hem oynasın
Yandan Halime'm, yandan
Severim seni candan”
Çarşıda, pazarda yaşanan yangını anlatmak mümkün değildir.
Başarı ya da başarısızlığı seçmeninin verdiği oy, yaptığı tercih ile başına kakmak ve başına kakanları da alkışlamak nasıl anlatılırsa, anlatılamayan, yazılamayanların ülkesi olduk, sayenizde, sayemizde…
Rahmetli Cem Karaca’nın dediği gibi “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete”
Atı alanın elbette Üsküdar’ı geçme hedefi olacaktır.
Biraz daha argoca bir yaklaşım ile; bal tutanın elbette parmağını yalamasına göz yumulabilir. Ama kovanı çalması, arıları kaçırması, Üsküdar’ı yağmalaması beklenmemeli, beklenememelidir.
Aslında yurdum insanı en az 20 yıldır ısrarlı bir şekilde ikiye, üçe, beşe bölünmüş, her fırsatta da bölünmeye devam etmektedir.
Ev sahibi ile kiracı yasal zeminde karşı karşıya getirilmiş,
Emekli ile Çalışan arasında devletin resmi enflasyonuna bile kafa tutarcasına bölünmeler yasallaşmış,
Çalışanlar arasına inanılmaz farklar kanunlarla konulmuş,
Emekliler, emekli olmakla suç işlemiş, kendi aralarında bile yasal olarak birlik sağlanmak istense günlerce aylarca kafa patlatılacak hale gelmiş,
Milli eğitim derneklere emanet edilmiş,
Afet, olduktan sonrası için planlar, programlar, simülasyonlar gerçekleştirilmiş, simüle edilen bu planlar ile afet öncesi planlamalar atlanmış, unutulmuş…
Adalet ve Liyakat sadece sözlükte bir sözcük halinde kalmış.
Sonuç;
2024 Mart Yerel seçimleri neyi değiştirecek bilemiyorum.
Umutsuzluğun en büyük düşman olduğuna inancım tam olmakla birlikte; Ekonomik verilerin, Liyakat ve Adaletsiz yaklaşımların Laik Çağdaş Atatürk İlke ve Devrimlerine bağlı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları üzerinde inanılmaz bir baskı oluşturduğunu düşünüyorum.
Çalışan, üreten, paylaşan, adaletli ve liyakatlı yöneticilerin önderlik ve liderliğinde 100 yıl önce başardığımız gibi yeniden başarmanın keyfini çıkartan, huzurlu ve mutlu insanların yaşadığı bir ülke olalım istiyorum.
20 yıldan fazladır denedik, bekledik, umduk ama olmadı, başarmadılar, başaramadılar, başarmak istemediler.
Bilerek ya da bilmeyerek.
Becerileri bu kadarmış.
İktidar koltuğuna gelirken simit, çay hesabını yapan, adaletsizliklerden bahseden, liyakatlı bir yönetim sergileyeceklerini söyleyenler tam 22 yıldır bunu başaramadılar.
Daha kaç 22 yıl bekleyeceğiz?
31 Mart 2024 Seçimlerini sadece bir yerel seçim gibi görmeyin.
Bu seçimler değişim için bir meşale olsun.
Ucu açık yıllara huzur ve mutluluğu beklemeyelim.
Artık ne olursa olsun muhalefet iktidar olsun.
Olsun ki, halkın gücü hatırlansın, halk iktidarı olsun.
İktidar, halkını kucaklayanların iktidarı olsun…
Vahdi Sarıkaya