Kimsesiz olduğunu düşün; anne yok, baba yok, kardeş yok, eş yok...
Sana yardım edecek, destek olacak hiç kimsen yok.
Etrafındakilerinin de senden farkı yok.
İş yok, eğitim yok, sanayi, sağlık, adalet sistemi hiç yok.
Görkemli bir zenginlikten, bu zenginlikten payına düşenin yoksullukla kıyaslaması bile yapılamayan yok oluşun dramlarının kaldığı bir coğrafyada yaşam mücadelesi verdiğini düşün.
Yani 100 yıl öncesini düşün.
Çok uzun bir süre gibi gelsede, daha halen o dönemin tanıklarının anlattıkları kulaklarımızda çınlıyor.
Aslında her şey Yunanın İzmir'i işgali ile başlamamıştı.
İzmir'in işgali bardağı taşıran son damla olmuş, o teni kadar yüreği de yanık Anadolu insanının herşeye rağmen sabrını taşırmıştı.
Uzaktan kulaklarına gelen bir isim, inançlarını ateşlemiş, onu tanımasalar da ona inanıp, güvenmişlerdi.
Vatan için nasıl savaştığı kulaktan kulağa bütün Anadolu’ya yayılıyor, bütün yurtseverleri bir olmaya, birlik olmaya çağırıyor kendisi de bu durum karşısında yani Yunanın İzmir’i İşgal ettiği 15 Mayıs 1919 tarihinde yaşlı ve yorgun Anadolu'ya umut olmaya, ateş olmaya, çağlayıp sel olmaya, cephenin en önünde yer almaya gidiyordu.
Artık ok yaydan çıkmıştı.
Anadolu insanı öksüz değil, sahipsiz hiç değildi.
Her gidilen yerde kıvılcımlar meşaleleri yakıyor, yanan meşaleler vatanı yeniden aydınlatmaya başlıyor, umutlar yeşeriyor, yeni yeni filizlenen Anadolu topraklarındaki başaklar bütün vatanı kızıldan bir cepheye dönüştürüyor ve sarıyor, sarmalıyordu.
"Ordular ilk hedefiniz Akdeniz dir, ileri! " dediğinde saatler durmuş, takvimler 1 Eylül 1922'yi gösteriyordu.
"Geldikleri gibi giderler” dediğinden sonra yaklaşık 4 yıl geçmiş, üstelik geldikleri gibi de gitmemişlerdi.
Giderken de geldiklerinde yaptıkları gibi mezalimi yapmışlar, yakıp, yıkıp ama arkalarına bakma cesareti bile gösteremeden süklüm püklüm kaçmışlardı.
Çanakkale'de "ben size Taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum" diyen, Sakarya Meydan Muharebesinde "Hattı müdafa yok, sathı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır." diyerek emperyalizme karşı açtığı savaşı, Büyük Taarruz ile 30 Ağustos 1922 de taçlandırarak Türk Ulusunun nazarında bütün mazlum uluslara armağan eden, bu uğurda hayatlarını kaybetmiş başta ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ümüz ve vatan uğruna şehadet şerbetini içen tüm aziz şehitlerimize Allahdan rahmet diliyorum.
Kurtuluş ve Cumhuriyetimizin en önemli gününün 100 ncü yılını canı yürekten kutluyor, yaşasın tam bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın Mustafa Kemal'in askeriyim diyenler diyorum
"Ateşi ve ihaneti gördük
Ve yanan gözlerimizle durduk,
Bu dünyanın üzerinde.
İstanbul 918 Teşrinlerinde,
İzmir 919 Mayıs'ında
Ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar:
Mayıs ortalarından Haziran
Ortalarına kadar,
Yani Tütün kırma mevsimi,
Yani arpalar biçilip
Buğdaya başlanırken yuvarlandılar...
Adana, Antep, Urfa, Maraş düşmüş
Dövüşüyorlardı..."
Vahdi Sarıkaya
[email protected]