Konuşurken söze, yazarken yazıya olumsuzluk yansıtan kelime ve sözcükler ile başlamayı hiç sevmiyorum.
Çoğu kez rastlamış, duymuş, okumuş olabilirsiniz.
Neydi o eski günler…
Bizim zamanımızda bunlar yoktu azizim…
Hatta orta yaşı bırakın, çok daha genç yaşlarda olanlarımız geçmişde kalmış giysilerini bile hüzünle anımsayabiliyorlar.
Özlemle hatıralar canlandırılır, geçmişte kalan dostluklar, anılar, hatırlanırdı.
Yorulan bedenin ve zihnin sanki bir oyunu gibi düşünülürdü, çok değil daha 3 – 5 yıl öncesine kadar “geçmiş zaman” dediğimizde.
Ve özlem ön sıralardaydı.
Ama artık özlemle değil, çokça öfkeyle anmaya başlıyoruz sanki geçmişi.
Üstelik henüz geçmemiş olan dünü bile.
Çünkü geleceğin artık ne olursa olsun geçmişten daha kötü olacağı kaygısını taşıyor ve belki de korkularımızın ister istemez dışa vurumunu yansıtıyoruz.
Bu yorgun ve yaşlı Dünya’nın dünyalıları olarak.
Geçmişte yaptığımız hatalar ile yüzleşmenin korkunç baskısı belki de.
Oyuna benzetsek de, zaman zaman sahnedeyiz, hatta sahnenin tam da ortasındayız desek de çoğu kez; aslında oynadığımızın oyun, dünyamızın da, sahne olmadığını ısrarla hatırlatıyor:
Her geçen yıl bir önceki yılı; inatla, acıyla, göz yaşıyla.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bu kesin.
Akıtılan göz yaşlarının renksizliğinden başka.
Bu da kesin.
Artık hiçbir yıl eskisi gibi olmayacak.
Bu da kesin.
Ne şehirler, ne kasabalar, ne o gitmediğimiz, ne de görmediğimiz köyümüz.
Ne çocuk kokuları, ne de bağırışları.
Ne gülen yüzleri, ne de o gülen yüzlerdeki gözleri.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Milenyum çağı; insanlık çağının en dramatik sahnelerine şahit olacak.
Sayemizde.
Maalesef ki İnsanlık hiç bu kadar insanlığa muhtaç hale gelmemiş, getirilmemişti…
Denilecek.
Yarından düne öfke ile bakıldığında.
Belçika’da insanlar “İklim Krizine” duyarsız kalan siyasileri protesto ediyor.
Neden?
Düzensiz göç ile milyonlarca insan geçmişini unutmaya çalışarak, gelecek kurmanın hayallerindeki bilinmezliklerde kayboluyor.
Neden?
Ne için çıktığı belli olmayan bir Rusya – Ukrayna savaşına insanlar sessiz kalıyor.
Neden?
Ne için çıktığı belli olan İsrail – Filistin savaşına insanlar yine sessiz kalıyor.
Neden?
Kadın, çocuk ve hayvanlar karşı taciz, şiddet ve cinayetler önlenemiyor.
Neden?
Yaşadığımız doğa ve çevre hunharca kirletiliyor, katlediliyor, yok ediliyor.
Neden?
Kalitesizlik tüm organizmamızı kanserli bir hücre gibi sarıyor ve sadece alkış tutuyoruz.
Neden?
Sarı öküz hikayesini aranızda bilmeyen var mı acaba?
Artık yazımıza başlangıç yapabilirim sanırım.
Covid 19 Pandemi salgınından kurtulmanın ve hayata yeniden daha güçlü sarılacağımız yılların başlangıcı olması dileklerimiz ile girmiştik 2023 yılına.
Büyük bir bayramımız da vardı üstelik 2023 de. Birlikte, ulusça, milletçe coşkuyla kutlayacağımız.
Küresel iklim değişikliğinin etkilerinden kurtulmak için, gelecek kış ile birlikte kar yağışlarının yolunu gözlüyor, adeta kar dualarına çıkıyorduk 2023’ün ilk günlerinde.
Gökyüzünden beklediğimiz bereket yerine, topraktan gelen sarsıntı ile uyandık sabahın seheri henüz olmadan.
Uyandık enkaz tozlarının içinden gelen çığlık sesleri ile.
Uyandık o kocaman kadim kentlerin gecenin sessizliğinde gecede kalışları ile.
2023 Şubat ayı ülkemiz yakın tarihinin en büyük felaketine neden olan depremi not ettirdi.
Sadece depremi değil elbette.
Acıyı, dramı, çarpık kentleşmeyi, insanımsıların yaptıklarını.
Organize olması gerekenlerin organize olamayışını.
Günlerce ulaşılamayan, uğranamayan köyleri.
Soğuğun daha soğuk, kimsesizliğin daha da acı olduğunu…
Artık ne gelmesini ne de yağmasını istiyorduk. Ne kar’ın ne de yağmur’un.
Mart’ın, Nisan’ın nasıl geçtiğini sanırım benim gibi siz de hayal meyal hatırlıyor ya da hatırlamak istemiyorsunuzdur.
Biz hatırlamasak da, son nefesine kadar unutamayacaklara da saygı ve sevgi ile güç kuvvet diliyorum.
Yaklaşık iki yıl süren Covid 19 Pandemisinin gerek küresel gerekse milli ekonomimiz üzerindeki etkileri ile birlikte, özellikle gıda enflasyonunda ki hızlı artış tüm yurttaşlarımızı etkisi altına almış, işsizlik ve enflasyonist baskıların altında boğulur hale gelmişti neredeyse tüm ulus.
Bir avuç mutlu azınlık hariç elbette.
Büyük halk kitleleri bezgin, umutsuz ve geleceği ile kaygılı iken; iktidar, devletin tüm olanaklarını koltuk uğruna umarsızca tüketiyor, muhalefet ise kitlesel sessizliğin, sessiz sedasız başarıyı getireceğine inanıyordu.
Böyle kaotik bir dönemde girdiğimiz Mayıs; hem iktidar partisi AKP ve hem de ana muhalefet partisi CHP’nin hayal-i sükuta uğradığı bir ay olarak tarihimizin tozlu raflarında bir garip Mayıs olarak yerini alacaktı.
İktidar gerek pandemi gerekse depremin etkileri ile koltuğunu devredeceğine inanmış, muhalefet ise ekonomide yaşanılan sıkıntılar, tarih tekerrürden ibarettir düşüncesi ile bunalan halkın kendisini iktidara taşıyacağını düşünmüştü.
Ve traji komik bir şekilde; umduğunu fazlası ile bulanlar her iki partiye sıkı sıkıya bağlanan “yancı” lar olmuştu.
2023 ün ilk altı ayı böylesine zorlu, böylesine ağır bir süreçle tamamlanmış ve akabinde yeniden iktidar koltuğuna oturan siyasi erk, geniş halk yığınlarının bunalımına bunalım katmak için adeta seferberlik ilan etmişti.
Zam üstüne zamlar, vergiden vergiler.,.
Kiracı ile Ev sahibi anlaşmazlıkları yasal zemine oturmuş,
Çalışan ile emekliler arasında adaletsizlik inanılmaz derecede artırmış,
Çalışanlar arasında bile ilave ödemelerde adaletsiz uygulamaları yürürlüğe koymuş,
Ayrıştırma ancak bu kadar yapılabilmişti.
Adalet, yazılıp okunmasına bile tahammül edilemeyen bir alerjik olmuştu artık.
Velhasıl kelam sevgili okurum, 2023 yılı 2022 den çok daha berbat geçmiştir. Yaşadığımız büyük felaketi yaşamamış olsaydık bile bugünkü pozisyonumuzda bir değişiklik olmayacaktı. Ayakkabı kutuları yerine bavullarda çıkacaktı dolarlar. Nitekim de ucundan ucundan da olsa çıkartılıyordu. 2024 yılı Mart ayının hatırına.
Görünen köy için kılavuza gerek var mı?
Şubat ayında yaşanılan felakete ulusça çözüm üretebilmek adına tüm Türkiye hatta Dünya seferber olmuş iken, Hükümet Mart, Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarına kadar halkına ek vergiler ihdas etmiyordu.
Nedeni Mayıs ayının salimen atlatılması düşüncesi idi.
Yani ne yazarsak yazalım, ne anlatırsak anlatalım, başta ADALET olmak üzere ekonomik çarpıklık ile birlikte toplumsal huzur ve güvenin 2023’ü bile aratacağı yıllar artık çok yakın gibi görünüyor.
Varlıkta eşleştirilemeyen Türk ulusu, yoklukta eşitlenmek, birleştirilmek üzere artık.
Tıpkı yüz yıl öncesinde olanlar gibi…
Umarım yanılırım. Umarım 2023’ü aramaz tek bir yurttaşımız.
Özellikle, ekonomide yaşadığımız bu adaletsizliklerin, gençlik, eğitim, sağlık, sosyal güvence ve en nihayetinde toplumsal huzursuzluğumuzu derinden etkileyip, kaşıdığını ve kanattığını, kangrene dönüştürdüğünü söylüyorum.
Kişisel ve ailesel olarak sağlığınıza olabildiğince dikkat etmeniz dileğim ile.
Süleyman’lara bile kalmayan dünyanın kendine kalacağını sananlardan kurtulacağımız günlere.
Sağlık ve sevgiyle
Yine de hoş geldin.
Sefa ile safa ile gel 2024.
Vahdi SARIKAYA