Önce 17 Ağustos ardından 12 Kasım ile 1999 yılında yakın tarihimizin en acılı günlerinin yaşandığı depremleri unutmak mümkün mü?
Ülkemizin bir gerçeği olan ve olmaya da devam edecek olan doğa olaylarından deprem ile yaşamayı öğrenmemiz gerektiğini, artık sokakta mikrofonu kime uzatırsanız uzatın biliyor.
Bilmesinde esas sorumluluk payı olanların, bilmeye başladıklarını gözlemlemiş olmamız da bir başarı.
Yıllardır her kademe ve her platformda söylediğim “Temel İlk Yardım” ve “Deprem Bilinçlendirme” eğitimlerinin ilkokul müfredatlarına alınması gerektiği gerçekleşmiş olsaydı 12 Kasım 2022 günü yapılan tatbikatın bir anlamı olur, sadece bir anlam ile kalmaz amacına da ulaşılmış olurdu.
Bu konuda çok başarılı eğitimler verildiği bir gerçektir. Fakat bu eğitimleri alan özellikle öğrenci grubunun bu konuda “lider” olarak karar verici ya da yönlendirici olmadığı düşünülürse tatbikatın yapılmasındaki amacın ana figüranlar ile gerçekleşmemiş olması büyük zafiyettir.
Fakat bu tatbikatın amacının gerçekleşmemiş ya da büyük oranda gerçekleşmemiş olması başka bir açıdan bakıldığında da çok olumlu ve yerinde bir tespitin ortaya çıkmasına neden olduğu da söyleyebilirim.
O da, artık hiçbir siyasi iktidar şunu söyleyemez, “bu işte, işin fıtratında bu var” bu konuya geri dönmek üzere hemen bir pencere açarak “en kısa zamanda tüm ülkede eş zamanlı olarak tüm madenlerde de tahliye tatbikatı” yapılmalıdır. Ki bura da da aynı sonuca ulaşabilelim. Yani “bu işin fıtratında bu var” denmesin bir daha.
Siyasi irade, 12 Kasım 2022 saat 18:57 de tüm ülkede yaptırdığı bu tatbikat ile; deprem ve doğa olaylarında taraf olduğunu kayıtsız şartsız kabul etmiş ve bu konuda bundan sonra yaşanılacak acı olumsuzluklar karşısında işin muhatabının kendileri olduğunu açıkça olmasa da yaptırdığı bu tatbikatın sorumluluğu ile deklere etmiş olmaktadır.
Sonuç olarak; 12 Kasım 2022 günü ülke genelinde yapılan çök-kapan-tutun tatbikatı teknik açıdan son derece olumsuzluklar ve yanlış bilgi dezenformasyonu yansıtmış olmasına rağmen siyasi iktidarların sorumluluk ve yükümlülükleri konusunda kendilerine çok büyük bir görev yüklemiştir.
Depremsellik açısından yapı stoğumuzun, büyük küçük ayrımı yapılmaksızın tüm kentlerimizin olası depremlere yönelik yeniden yapılandırılması başarılmalıdır. Yerel örgütlenmelerin ve bilinç artırıcı faaliyetlerin değerinin kavranması ve kamu gücünün bu konu üzerinde daha etkin ama bir o kadar da daha gerçekçi hamleler ile yılda bir kez “mış” gibi yapılan tatbikat ve eğitimler ile değil, gerçeğe en yakın senaryolar ile bu hazırlıkların yapılmasına nezaret etmelidir, destek vermelidir.
Ve elbette ki, “deprem ile yaşamayı öğrenmeliyiz” diyen kamu otoritesi, bu öğretinin ilkokul seviyesinden hatta ana okulu seviyesinden bilimsel veri ve ilkeler ile doğru tespit edilmiş, akademik çalışmaların sonucunda hazılanacak “Temel İlk Yardım” ve “Deprem Bilinçlendirme” eğitimlerini zorunlu ders olarak müfredata koymalıdır.
Yoksa bize ve yeni nesillere depremle yaşama gerçeğini kim öğretecek?
Yaşayanlar mı öğretecek.
Yaşayanlar mı öğrenecek…