Şehitlerimizin acısı yürekleri dağladı
Son yaşanan olaylar, hepinizin malumu.
Suriye’de verdiğimiz şehitlerimiz, içimizi dağladı. Henüz 23-24 yaşındaki gencecik askerlerimizin şehit olması, hepimizi derinden etkiledi. Şahsen ben cenaze törenlerini dayanamadığım için izleyemedim. Annelerin feryadını, babaların içine oturmuş acıyı vakur şekilde karşılamalarını, eşlerin veya nişanlıların yıkılmışlığını, çocukların mahzunluğunu kaldıramazdım. Ama biz kaldırsak da kaldıramasak da o insanlar bizim izlerken yüreğimizin dayanamadığı bu acıyı en derinden yaşıyorlar.
Ülkemizin gencecik fidanlarını toprağa verirken bir yandan da Avrupa’ya doğru yola çıkan mültecilerin yolculuğu oturdu gündemimize. Daha doğrusu derinlerde bir yerde ‘muhakkak karşımıza çıkacak’ diye beklediğimiz mülteci sorunu aniden çıktı karşımıza.
Avrupa’ya doğru başlayan yolculuk ile beraber, mülteciler ile ilgili yorumlar yapmaya başladık. İyi veya kötü, seversin veya sevmezsin, gitsinler veya kalsınlar; bunlara girmeyeceğim. Fakat bir çağrım var.
-Mülteci olmanın ağır psikolojisini bir düşünelim
Şimdi gelin ‘Mülteci olmak’ kavramını sürekli olarak düşünelim. Nasıl bir psikoloji?
Yurtsuz kalmak, başkasının yurdunda yaşamaya çalışmak, gözlerin sürekli üzerinizde olduğu ve o gözlerin ne niyetle baktığını kestirememek. İşte böyle bir ürkeklikle yaşamaya çalışmak. İnsanlara sürekli mahcup olmak, ucuz işçi, yağlı kiracı, ikinci eş, çocuk gelin, potansiyel fahişe olarak görülmek. Ya da bir ırkdaşının tekil olarak işlediği suçtan da sorumlu tutulmak. Genellemeci sözlerin muhatabı olmak ve bir meta gibi sürekli dizayn edilen, edilgen bir varlık olarak yaşamak. Ve daha fazlası...
İşte bu ağır psikolojinin içerisinde sana uzanan iyilik elinden sıkıca tutmak, hatta bağlanmak. İnsani yardım çalışmalarının içerisinde bulunanlara sorun, nasıl bir bağ kurduklarını. Hele kadınlar ve çocuklar…
Bu açıdan benim Avrupa’dan da ABD’den de insani anlamda bir beklentim yok. Bunu söylerken gerçekten insanlık adına gerekirse canını tehlikeye atacak kadar fedakar davranan aktivistleri duyarlı insanları tenzih ediyorum.
Şimdi yazıyı başa saralım ve nokta koyalım. Dünyanın dörtte üçü savaşta ve resmi rakamlara göre yüz milyondan fazla insan yurdunu terk etmek zorunda kalmış durumda. Ve ne batı ne doğu; dünya, bu konuda iyi bir sınav vermiyor.
Saygılarımla..