Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz.
Anadolu topraklarında Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra filizlenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan beri iç sorunlar, dış tehditler, kültürel yozlaşma ve ekonomik sorunlar ile mücadele etmektedir.
Ümmetci bir anlayışla Anadolunun iç kesimlerinde hükümranlık süren batısında ise bir avuç azınlığın şatafatlı sunumlarına teslim olarak vatanını kapitalist zihniyete teslim edenlere karşı, çağdaş, medeni, laik ve insan odaklı yönetimi oluşturan, kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün liderliğinde bir avuç insanın kurduğu Cumhuriyetimiz, ikinci yüzyılına girmesine rağmen halen içindeki safralardan kurtulamadığı için ciddi sancılar çekmektedir.
Türkiye’de sapla samanı hep karıştıran bir düşün sistemi yaratılmış, kimin solcu, kimin sağcı kimin sosyalist kimin faşist olduğu hep kafaları karıştırmıştır.
Solcuysanız hak ararsınız, halkların hakkını ararsınız. Sağcıysanız hele hele milliyetçiyseniz direk faşistsinizdir. Kafatasçısınızdır.
Peki, emperyalist kan emici asalaklara boyun eğen, onlara uşaklık eden onların kulu, köpeği olanlar neci?
Bu soruya yanıt veremezsiniz.
Çünkü size, sağcılığı da solculuğu da , sosyalistliği de faşistliği de bunlar öğretmiş, bunların öğretisi ile siz hak aramaya kalkmış, hak aradığınızı sanmışsınızdır.
Sorunumuzun teşhis edilmesi çok da zor değil aslında.
Kanımızda dolaşan biat kültürünün anlayışı, paranın gücünün harmanlanmasıyla ortaya çıkarttığımız ve maalesef ki arabesk siyaset, arabesk kültür ve arabesk yaşam biçimlerimize nüfuz etmiş, dna larımızı değiştirmiş şahsına münhasır bir “izm” oluşturmuştur.
Son yıllarda yaşadığımız ve yaşarken cehennem azabını tv. lerden canlı yayınlarla seyrettiğimiz acılar, travmalar bunun en basit göstergeleridir.
Grand Kartalkaya Yangını
Kahramanmaraş depremleri
Soma Maden Faciası,
Deprem olmadan çöken binalar, dere yataklarındaki yapılaşmalar sonucu su baskınları falan falan.
Ve ülke halkının neredyese %75 - 80 açlık sınırının altında yaşamaya eşitlenmişken ve bütün bu acılar yaşanırken gücü elinde tutma arzusu nedeniyle ülke siyasetinde yeni kulvarlar açıp yön vermeye çalışmak, dere yataklarına yerleşim yeri kurmaya benzemekte, deprem fay hatları üzerine kontrolsüz bir şekilde kentlerin kurulmasına göz yummaya benzemekte ve kişi başı bir gece konaklama bedeli olarak bir aylık asgari ücretten fazla paralar talep edilmesine rağmen otelinizde konaklayanların can ve mal güvenliğini sağlayacak hiçbir tedbir almamanıza velhasıl arabesk yaşamın bir döngüsü olarak günlük değişen gündemler ile hayatlar törpülenerek güç sahibi olunmak istenmekte.
KRT Televizyonunda gazeteci Sedat BOZKURT, DEM Partisinin Grup Başkanvekiline hitaben sorduğu soru ve alınan yanıtlar yukarıdaki paragraflara konu olan zihniyetin yalın bir halini göstermektedir aslında.
Sedat BOZKURT, ZAFER Partisi Genel Başkanı sayın Ümit ÖZDAĞ’ın tutuklanması karşısında, demokratikleşmeden, demokrasiden, özgürlüklerden bahseden ve sık sık vurgulayan DEM Partisinin tutumunu eleştirmiş, sessiz kalmasının nedenini öğrenmek istemiştir.
DEM Partisi Grup Başkanvekili Gülistan KILIÇ KOÇYİĞİT; Kürt Sorununun Türkiyenin Demokratikleşmeden çözülemeyeceğini, bunun da demokratik bir hukuk devleti ve çoğulcu bir anayasa sahip olunmasıyla çözülebileceğini ileri sürmüştür.
Silahların teslim edilme meselesinin riskler barındırdığını savunan grup başkanvekili bu meseleyi savunanların atı arabanın önüne değil, arabayı atın önüne koşmak istediklerini söylemiştir. Bu söylemin Türkçesi; Silahlar elimizde kalacak, biz isteyeceğiz siz vereceksiniz, sonra biz yine isteyeceğiz siz yine vereceksiniz…
Yani siz, biz.
Yani bütünleşmek değil, ayrışmak…
Bu böyle sürüp gidecek nereye kadar, ipleri elinde tutanlar o iplerini bırakana kadar.
DEM Partili grup başkanvekili ayrıca bu isteklerini Kürtlere merhem olması için değil ülkede yaşayan herkes için istediklerini de belirttiği anda program sunucusu Tarık KALELİ, bu mağduriyetlere, haksızlığa sayın Ümit ÖZDAĞ’ı da ekliyor musunuz? sorusuna karşılık;
DEM Parti Grup Başkanvekili asıl zihniyetlerini ortaya çıkartan yanıtı vermiştir. “Biz sabahtan akşama kadar bu ülkedeki temel hak ve özgürlükler için mücadele eden bir partiyiz. Birinin özel olarak adını anmadık ve onun tutuklanmasına karşı çıkmadık diye bizim demokrat kimliğimize, sol kimliğimize helal geldiğini düşünmüyorum. Bazılarını özel olarak anmaya ihtiyaç yoktur. Takdir edersiniz ki sabah akşam bize küfreden, her türlü hakareti yapan insanların ismini anarak bir tutum almamış olabiliriz, bu da bizim taktir yetkimizdir. Faşist akılların, faşist anlayışların sabah akşam bütün siyaset alanını daraltmalarına bu taşların döşenmesinin sebep olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Kürt ve sosyalist vurulunca sessiz kalıp, diğer kesimlere vurulunca ses çıkartılmasını ben eleştiriyorum. Sonuçta bizim de bazı hassasiyetlerimiz var. Bu konuda sessiz kalmamız her zaman bu olayları onaylıyoruz anlamına gelmez. Ama sessiz kalma hakkımızı da kullanırız.”
“Sükut ikrardan gelir”
Sevgili okurum, ülkemiz bir cadı kazanına çevrilmiş ve altına odunlar ha bire emperyalist patronların uşakları aracılığı ile taşınmakta, alevler harlanmakta ve canlarımız yanmaktadır.
- Ülkemizde son elli yıldır 50.000 den fazla insanımızı Çocuk demeden, öğretmen, hemşire, polis, asker, korucu, sıradan yurttaş demeden, vahşice, hunharca kim öldürmüştür?
- Ülkemizde son elli yıldır on binlerce yurttaşımızı kim sakat bırakmıştır?
- Ülkemizi son elli yıldır terör bahanesi ile yüz milyarlarca dolar zarara kim uğratmıştır?
Bunların müsebbibi Elbette ki iplerini ellerinde tutarak bölge ülkelerini dizayn etmeye çalışan, sömürü düzeninin devamını isteyen emperyalistler ve onlara uşaklık edenlerdir.
DEM Partililerin; sözde siyaset alanını daralttıklarını düşündükleri, kendilerine ve sosyalistlere sabah akşam küfür eden, anti demokratik yapılanmada taşları döşeyen ZAFER Partisinin ve onun genel başkanı Sayın Ümit ÖZDAĞ’ın uğradığı hak kaybı ve yaşadığı mağduriyete karşı sessiz kalmaları onların kullandıkları takdir hakkıymış…
DEM Partisi Grup Başkanvekilinin söyledikleri ülkemizin yakın gelecekte nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olacağının açık ve yalın bir göstergesidir.
Siz önce kimin faşist kimin solcu, kimin uşak, kimin patron olduğunu iyi bir anlayın.
Bu ülkenin bütün insanları etnik kimliksiz bir şekilde ülkenin patronu, Türk vatandaşı, Türkiye Cumhuriyetinin en değerli yurttaşlarıdır.
Cumhuriyetin temel değerleri ile oynanması, kurucu iktidarın ilke ve devrimlerinin göz ardı edilmesinin sizdeki gizli arzusu feodal düzeninizin faşizanca devamı isteğidir.
Kahrolsun faşizm, yaşasın tam bağımsız Türkiye
Yaşasın Laik Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın Mustafa Kemal’in Askerleri.
Ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Türküm diyebilene.
Vahdi SARIKAYA