Çağan Irmak Salonunda gerçekleşen programa Seferihisar Belediye Başkan Yardımcıları, Yelda Celiloğlu, Nuriye Hepterlikçi, Seferihisar Belediye Başkanının eşi Fatma Yetişkin, Oluşum Medya İmtiyaz Sahibi Ezgi Yeşil, Uzm. Psikolog Dilek Karadağ Selçuk, sivil toplum kuruluşları yanısıra pek çok vatandaş katılım sağladı.
Konuşmacı olarak programı Uzm. Psikolog Dilek Karadağ Selçuk sunumuyla başlayan programda 25 Kasım 1960'ta Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva, Maria Mirabel'in cesetleri bir uçurumun dibinde bulundu. Mirabel kardeşlerin, tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü ortaya çıktı ve onlar diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü oldu. Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler 17 Aralık 1999'da, 25 Kasım'ın "Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü" olarak benimsenmesine karar verildi.
Programa konuşmacı olarak Uzm. Psikolog İ.Bengü Şensoy Kadına yönelik şiddet nedir? Nasıl önlenir? Konusunu gündeme alarak, mevcut yaşadığımız toplum statüsünün Kadına yönelik şiddet sadece 25 Kasım’da değil neredeyse her gün Türkiye gündeminde olduğunu vurguladı. Şensoy Slaytla ile anlatımında, şöyle konuştu; “Tüm alınan önlemlere rağmen şiddetin önüne geçilemiyor. Peki şiddet neden bırakın durmayı, azalmıyor bile? Uzmanlara göre neden uygulamadaki duyarsızlık. Cinayete giden süreçlerde şiddet önce küçük küçük başlıyor, bu eylemler gittikçe yaralanmalara dönüşüyor, oradan da cinayetle sonuçlanıyor. İdare ve yargı kadının şikayetini ciddiye almıyor, inandırıcılığını sorguluyor ve bunu aile içi bir mesele olarak değerlendiriyor. Aile içerisinde rol ve sorumluluk dağılımı yaparak kadını edilgen bir konumda tutuyor. Bunu yaparken de aslında geleneklerden, göreneklerden, örf ve adetten, inançtan kaynaklı bakış açısıyla yapıyor. Bu da şiddetle mücadele konusundaki kararlılıklarını sekteye uğratıyor. Bu yapılmadığı için erkekler hem birbirinden hem de bu cezasızlık politikasından güç alarak, cinayet işleyebiliyorlar” dedi.
İzmir Barosu Avukatlarından olan Seda Gürer, Kadına yönelik şiddet denildiğinde; aklımıza ilk olarak fiziksel şiddet geldiğini belirten Gürer, ancak kadına yönelik şiddetin kadınların hayatlarının her anında bir şekilde var olduğunu savundu. Avukat Gürer, “Kadına yönelik şiddet kavramını; fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet olarak geniş bir çatı altında değerlendirmeliyiz. Her ne kadar medyaya ve adli yargıya yansıyan vakalarda çoğunlukla fiziksel şiddet karşımıza çıksa da kadınlarımız sistematik olarak bütün şiddet türleri ile mücadele etmekteler. Ne acı ki; bu sistematik şiddetlerin en ağır sonucu da kadın cinayetleri olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
Kadınlara yönelik şiddetin psikolojik kısmı; genel olarak kadınların hayatta varoluş biçimlerine karşı yapılan sözlü saldırılardır diyebiliriz. Örneğin toplumsal cinsiyet rollerine uymak istemeyen, belli bir kesimin kendi ahlak anlayışlarına göre direttiği kuralları benimsemeyen kadınlar bir şekilde toplumun birçok kesimi tarafından psikolojik şiddete uğruyorlar. Hatta bu psikolojik şiddet çoğu zaman sözlü tacize kadar varıyor. Ekonomik şiddet boyutu ise kadınların iş hayatında erkekler kadar yer bulamaması, bazı meslek gruplarının yalnızca erkeklere özgülenmesi veya çalışmayan kadınların kendine bakmakla yükümlü bireylerin tanıdığı sınırlar içerisinde harcama yapma özgürlüğüne(!) sahip olmasıdır. Bu da ekonomik şiddette neden oluyor.” Dedi.
Ç.G. Uzm. Fatma Elif Çayhan konuşmasında ise “Şiddete maruz kalan kadınların çocukları, büyük oranda önce şiddetin tanığı, sonra bu şiddetin mağduru ve sonrasında uygulayanı olmaktadır. Bunun en önemli nedeni, çocuklarda şiddetin neden olduğu duygusal travmaların, fiziksel yaralar kadar çabuk iyileşmiyor olmasıdır” dedi.
Oluşum Medya İmtiyaz Sahibi Ezgi Yeşil, konuşmasında Medya dilinde kadına şiddete bakış konusunu anlattı. Yeşil; Kadın ve medya konusuna girdiğimizde kadına yönelik şiddet haberlerinde yapılan hatalardan söz etmek zorunda olmamız ne kadar üzücüyse o kadar gerekli.
Bu çerçevede gazeteci arkadaşlarımızın şu ilkelere dikkat etmelerinde yarar var:
Bu haberler herhangi bir kavga gibi ele alınmamalı; kadına yönelik şiddete kamu yararı ve sorumlu gazetecilik çerçevesinde yaklaşılıp doğru tanımlamalar yapılmalı.
Bu neviden haberleri verirken magazinel yaklaşımlardan, cinselliğe dair göndermelerden ve şiddet pornografisinden uzak durulmalı.
Şiddete maruz kalan kadınların bunu hak etmiş olabileceğine dair imalar yapılmamalı. Kadının özel hayatına dair söylenti ve ayrıntılar teşhir edilmemeli.
Faili anlamak hatta aklamak şeklinde yorumlanabilecek ifadeler haberlerde kesinlikle yer almamalı. Cinnet, aşk, kıskançlık, öfke, işsizlik, iflas gibi kavramlar haberin içine serpiştirilmemeli.” Diyen Ezgi Yeşil, yaptığı kadınlarla ilgili bir sokak röportajı videosunu salonda izleyicilere izleterek büyük alkış aldı.
Program sonrasında Ürkmez Kadın Tiyatro grubu Yazan ve yönetmen Vedat Murat Güzel’e ait olan Yılın En Başarılı Anadolu Tiyatrosu Ödülü Kız Çocuğu tiyatrosu izleyicilerden tam not aldı.
Konuşmacı olarak programı Uzm. Psikolog Dilek Karadağ Selçuk sunumuyla başlayan programda 25 Kasım 1960'ta Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş Patria, Minerva, Maria Mirabel'in cesetleri bir uçurumun dibinde bulundu. Mirabel kardeşlerin, tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü ortaya çıktı ve onlar diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü oldu. Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler 17 Aralık 1999'da, 25 Kasım'ın "Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü" olarak benimsenmesine karar verildi.
Programa konuşmacı olarak Uzm. Psikolog İ.Bengü Şensoy Kadına yönelik şiddet nedir? Nasıl önlenir? Konusunu gündeme alarak, mevcut yaşadığımız toplum statüsünün Kadına yönelik şiddet sadece 25 Kasım’da değil neredeyse her gün Türkiye gündeminde olduğunu vurguladı. Şensoy Slaytla ile anlatımında, şöyle konuştu; “Tüm alınan önlemlere rağmen şiddetin önüne geçilemiyor. Peki şiddet neden bırakın durmayı, azalmıyor bile? Uzmanlara göre neden uygulamadaki duyarsızlık. Cinayete giden süreçlerde şiddet önce küçük küçük başlıyor, bu eylemler gittikçe yaralanmalara dönüşüyor, oradan da cinayetle sonuçlanıyor. İdare ve yargı kadının şikayetini ciddiye almıyor, inandırıcılığını sorguluyor ve bunu aile içi bir mesele olarak değerlendiriyor. Aile içerisinde rol ve sorumluluk dağılımı yaparak kadını edilgen bir konumda tutuyor. Bunu yaparken de aslında geleneklerden, göreneklerden, örf ve adetten, inançtan kaynaklı bakış açısıyla yapıyor. Bu da şiddetle mücadele konusundaki kararlılıklarını sekteye uğratıyor. Bu yapılmadığı için erkekler hem birbirinden hem de bu cezasızlık politikasından güç alarak, cinayet işleyebiliyorlar” dedi.
İzmir Barosu Avukatlarından olan Seda Gürer, Kadına yönelik şiddet denildiğinde; aklımıza ilk olarak fiziksel şiddet geldiğini belirten Gürer, ancak kadına yönelik şiddetin kadınların hayatlarının her anında bir şekilde var olduğunu savundu. Avukat Gürer, “Kadına yönelik şiddet kavramını; fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet olarak geniş bir çatı altında değerlendirmeliyiz. Her ne kadar medyaya ve adli yargıya yansıyan vakalarda çoğunlukla fiziksel şiddet karşımıza çıksa da kadınlarımız sistematik olarak bütün şiddet türleri ile mücadele etmekteler. Ne acı ki; bu sistematik şiddetlerin en ağır sonucu da kadın cinayetleri olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
Kadınlara yönelik şiddetin psikolojik kısmı; genel olarak kadınların hayatta varoluş biçimlerine karşı yapılan sözlü saldırılardır diyebiliriz. Örneğin toplumsal cinsiyet rollerine uymak istemeyen, belli bir kesimin kendi ahlak anlayışlarına göre direttiği kuralları benimsemeyen kadınlar bir şekilde toplumun birçok kesimi tarafından psikolojik şiddete uğruyorlar. Hatta bu psikolojik şiddet çoğu zaman sözlü tacize kadar varıyor. Ekonomik şiddet boyutu ise kadınların iş hayatında erkekler kadar yer bulamaması, bazı meslek gruplarının yalnızca erkeklere özgülenmesi veya çalışmayan kadınların kendine bakmakla yükümlü bireylerin tanıdığı sınırlar içerisinde harcama yapma özgürlüğüne(!) sahip olmasıdır. Bu da ekonomik şiddette neden oluyor.” Dedi.
Ç.G. Uzm. Fatma Elif Çayhan konuşmasında ise “Şiddete maruz kalan kadınların çocukları, büyük oranda önce şiddetin tanığı, sonra bu şiddetin mağduru ve sonrasında uygulayanı olmaktadır. Bunun en önemli nedeni, çocuklarda şiddetin neden olduğu duygusal travmaların, fiziksel yaralar kadar çabuk iyileşmiyor olmasıdır” dedi.
Oluşum Medya İmtiyaz Sahibi Ezgi Yeşil, konuşmasında Medya dilinde kadına şiddete bakış konusunu anlattı. Yeşil; Kadın ve medya konusuna girdiğimizde kadına yönelik şiddet haberlerinde yapılan hatalardan söz etmek zorunda olmamız ne kadar üzücüyse o kadar gerekli.
Bu çerçevede gazeteci arkadaşlarımızın şu ilkelere dikkat etmelerinde yarar var:
Bu haberler herhangi bir kavga gibi ele alınmamalı; kadına yönelik şiddete kamu yararı ve sorumlu gazetecilik çerçevesinde yaklaşılıp doğru tanımlamalar yapılmalı.
Bu neviden haberleri verirken magazinel yaklaşımlardan, cinselliğe dair göndermelerden ve şiddet pornografisinden uzak durulmalı.
Şiddete maruz kalan kadınların bunu hak etmiş olabileceğine dair imalar yapılmamalı. Kadının özel hayatına dair söylenti ve ayrıntılar teşhir edilmemeli.
Faili anlamak hatta aklamak şeklinde yorumlanabilecek ifadeler haberlerde kesinlikle yer almamalı. Cinnet, aşk, kıskançlık, öfke, işsizlik, iflas gibi kavramlar haberin içine serpiştirilmemeli.” Diyen Ezgi Yeşil, yaptığı kadınlarla ilgili bir sokak röportajı videosunu salonda izleyicilere izleterek büyük alkış aldı.
Program sonrasında Ürkmez Kadın Tiyatro grubu Yazan ve yönetmen Vedat Murat Güzel’e ait olan Yılın En Başarılı Anadolu Tiyatrosu Ödülü Kız Çocuğu tiyatrosu izleyicilerden tam not aldı.