Hem de hiç düşünmeden, neye sebep olacağını bilmeden. Öyle ya da böyle, hayatının baharında olan ve idealleri için uğraşan bu gençlerin hevesini kırmak niye?
Bir de gerçekçi olduğumuzla övünüyoruz. Çok yazık! Bu, tam olarak şuna benziyor: “Öleceksek niye yaşıyoruz?” Herkesin bu hayattan beklentisi aynı olmayabilir. Gençler yüzdü yüzdü kuyruğuna geldi. Kulaklarını yer yer tüm olumsuzluklara kapaya kapaya, önlerine çıkan engelleri atlaya atlaya...
Peki ya biz yetişkinler? “ Oğlum çalış” “Kızım şu bölümü oku” diye konuşurken, (farkına varmadan belki de) sistemi eleştirmek uğruna söylediğimiz sözlerle çelişmiyor muyuz? “Boşuna okuyorsunuz.” “Okusanız ne olacak, bir sürü işsiz var.” “Her şey daha da kötüye gidiyor” diyen de yetişkinler, “Çalışın, okuyun.” diyen yine yetişkinler. Sorun şu: olumsuzlukların vurgulanması gençleri daha başarılı yapmayacak. Aksine ideallerine ulaşmak isteyen gençlere köstek olmak, hayallerini yıkmak, umutsuzluğa sürüklemek değil mi bu? Kaygımızı paylaşarak rahatlamak istiyoruz. Bunu karşımızdaki genci nasıl etkileyecek diye düşünmeden yapıyoruz ya da zamanla yarışan bu gençlerin neler hissettiğini görmezden geliyoruz. “Madem işsiz kalacağım, neden okuyayım?” demez mi çocuk? Elinden tüm gayesini, çabasını alıp, sonra da “Sen hiç çalışmıyorsun.” demek ne derece tutarlı?
Öğrenilmiş çaresizlik sendromunu daha önce duydunuz mu? Kişinin çabalarının karşılığını tekrar tekrar alamaması sonucunda, bir sonraki denemede sonucu değiştiremeyeceğine dair oluşan olumsuz inancın hâkim olduğu ruh halidir. Öğrenilmiş çaresizlikte en azından kişi deniyor çabalıyor. Olmadığını görünce pes ediyor. Peki ya hiç denemesine fırsat verilmeyen, çalışma motivasyonu baltalanan, başkalarından duyduklarından doğan çaresizlik hissi? Çocuğun bir şeyleri denemesine öğrenmesine izin vermiyoruz ama bu da gelişim sürecinin gerekli bir parçası. Somutlaştırmak gerekirse, hemen bir örnek verilebilir. Koşu yarışması düzenleniyor ve siz kaybedeceğinize o kadar inanmışsınız ki, koşmuyorsunuz bile. Bir devletin tarihi, bir savaşın sonucu, bir maçın skoru bile son ana kadar umudunu kaybetmeyen insanlar tarafından değiştirilmiştir. “Koşullar aynı mıydı o dönemlerle?” diye soranlara, “her dönemin bir zorluğu
Yok muydu?” şeklinde soruyla karşılık verilebilir. Nitekim başaramayanlar, hiç denemeyenler arasından çıkmıştır.
Bir de gerçekçi olduğumuzla övünüyoruz. Çok yazık! Bu, tam olarak şuna benziyor: “Öleceksek niye yaşıyoruz?” Herkesin bu hayattan beklentisi aynı olmayabilir. Gençler yüzdü yüzdü kuyruğuna geldi. Kulaklarını yer yer tüm olumsuzluklara kapaya kapaya, önlerine çıkan engelleri atlaya atlaya...
Peki ya biz yetişkinler? “ Oğlum çalış” “Kızım şu bölümü oku” diye konuşurken, (farkına varmadan belki de) sistemi eleştirmek uğruna söylediğimiz sözlerle çelişmiyor muyuz? “Boşuna okuyorsunuz.” “Okusanız ne olacak, bir sürü işsiz var.” “Her şey daha da kötüye gidiyor” diyen de yetişkinler, “Çalışın, okuyun.” diyen yine yetişkinler. Sorun şu: olumsuzlukların vurgulanması gençleri daha başarılı yapmayacak. Aksine ideallerine ulaşmak isteyen gençlere köstek olmak, hayallerini yıkmak, umutsuzluğa sürüklemek değil mi bu? Kaygımızı paylaşarak rahatlamak istiyoruz. Bunu karşımızdaki genci nasıl etkileyecek diye düşünmeden yapıyoruz ya da zamanla yarışan bu gençlerin neler hissettiğini görmezden geliyoruz. “Madem işsiz kalacağım, neden okuyayım?” demez mi çocuk? Elinden tüm gayesini, çabasını alıp, sonra da “Sen hiç çalışmıyorsun.” demek ne derece tutarlı?
Öğrenilmiş çaresizlik sendromunu daha önce duydunuz mu? Kişinin çabalarının karşılığını tekrar tekrar alamaması sonucunda, bir sonraki denemede sonucu değiştiremeyeceğine dair oluşan olumsuz inancın hâkim olduğu ruh halidir. Öğrenilmiş çaresizlikte en azından kişi deniyor çabalıyor. Olmadığını görünce pes ediyor. Peki ya hiç denemesine fırsat verilmeyen, çalışma motivasyonu baltalanan, başkalarından duyduklarından doğan çaresizlik hissi? Çocuğun bir şeyleri denemesine öğrenmesine izin vermiyoruz ama bu da gelişim sürecinin gerekli bir parçası. Somutlaştırmak gerekirse, hemen bir örnek verilebilir. Koşu yarışması düzenleniyor ve siz kaybedeceğinize o kadar inanmışsınız ki, koşmuyorsunuz bile. Bir devletin tarihi, bir savaşın sonucu, bir maçın skoru bile son ana kadar umudunu kaybetmeyen insanlar tarafından değiştirilmiştir. “Koşullar aynı mıydı o dönemlerle?” diye soranlara, “her dönemin bir zorluğu
Yok muydu?” şeklinde soruyla karşılık verilebilir. Nitekim başaramayanlar, hiç denemeyenler arasından çıkmıştır.
Sayın hocam o kadar haklı tespitleriniz var ki. Anne babaların kendi hayatlarındaki pişmanlıkların vicadan muhasebesini evlatları üzerinde yapmaları Kendi olamadıkları makamlarda çocuklarını görmek istemeleri ve yanlış yaklaşım politikaları Bu ve bunun gibi çocuklarının hayatlarını kendi hayatları gibi şekillendirmek istemeleri Kendi sevdikleri beğendiklerini evlatlarınında beğenmesi gerektiğini düşündükleri için en iyisini ben bilirim düşüncesi ile bir çocuğu kaygı seviyesinde üst noktalara taşıyabilmektedir. Bir diğer yanlış da tespit ettiğiniz üzere basitleştirmek adına yapılan bir yanlış değerlendirme okusan ne olacak onca okumuş işssiz var cümleleri hayata yeni atılan bireylerde istem dışı bir şekilde özgüven eksikliğine sebep olmakta ve yaptığı işi değersizleştirdiği için amacından saptırmaktadır. Umulur ki anne babalarımız evlatlarının kendi hayatlarının devamı olan veliahtlar olmadığını kendi hayatlarını süren biricik ayrı karakterler olduğunu erken vakitte farketsinler