“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” der Şeyh Edebali. Ne kadar sade, ne kadar derin bir söz… Bugün bir milletin, bir devletin, bir toplumun kaderi işte bu sözcüklerde saklı. Çünkü devlet dediğimiz yapı, sadece binalardan, kanunlardan, yönetmeliklerden ibaret değildir. O devletin ruhunu yaşatan, onu ayakta tutan şey; insandır.Uzun zamandır köşe yazılarımda gündemin ağırlığına yer vermemeye çalışıyorum. Çünkü ne zaman televizyonu açsak, sosyal medyada dolaşsak, bir hüzün, bir öfke, bir umutsuzluk dalgası sarıyor içimizi. Bir süre sonra fark ettim ki, asıl büyük yıkım dışarıda değil; içimizde yaşanıyor. Tıpkı bir toprağın zamanla suyla, rüzgarla, hoyratlıkla aşınıp verimsiz hale gelmesi gibi… İnsanın da içi aşınıyor. Buna ruhsal bir erozyon demek yanlış olmaz.Son zamanlarda duyduğum bir söz zihnime kazındı: “Erozyon sadece toprakta olmaz.” Ne kadar doğru… Bir insan sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da çöker. Umudunu kaybederse, değerlerinden uzaklaşırsa, hayata olan bağlılığı zayıflarsa o insandan nasıl bir gelecek doğabilir?Bizler Cumhuriyet’in çocuklarıyız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır” sözüyle büyüdük. O, en zor koşullarda bile halkına umut aşılayan, milletine kendi gücünü gösteren bir liderdi. Bugün içinde bulunduğumuz şartlar ne kadar zor olursa olsun, umudu içimizde yaşatmak, onu diri tutmak zorundayız.Bir birey ancak kendini yetiştirirse, çevresini de aydınlatabilir. Bilgiyi, sevgiyi, sorumluluğu, saygıyı önce kendi içimizde yeşertmeliyiz. Bugün gençliğin yaşadığı bunalım, toplumda yayılan hoşgörüsüzlük, insanlar arasındaki bağların zayıflaması, aslında hepimizin içindeki o erozyonun dışa vurumudur.Renkleri yaşatmalıyız. Duyguların, düşüncelerin, inançların, farklılıkların, umutların renklerini… Çünkü renk yoksa hayat da yok. Gri bir dünyada, yalnızca suskunluk ve korku olur. Oysa biz, rengarenk bir milletiz. İçimizde Anadolu’nun sıcaklığı, Ege’nin neşesi, Karadeniz’in coşkusu, Trakya’nın mizahı, Doğu’nun vakarı var.Kendimizi yaşatmalıyız ki, birbirimizi yaşatalım. Birbirimizi yaşatalım ki, devlet de yaşayabilsin.Bugün kendimize şu soruyu sormanın vakti geldi: Ben hangi renkteyim? Işık mıyım, yoksa gölge mi oldum? Umut mu yayıyorum, yoksa karamsarlık mı? Bu sorularla yüzleştiğimizde, belki de erozyonun başladığı yeri fark ederiz: Kalbimizde…Ve yine orada başlatırız dirilişi.
YEREL
Yayınlanma: 22 Mayıs 2025 - 13:28
Erozyon Sadece Toprakta Olmaz
Ezgi Yeşil yazdı: "Erozyon Sadece Toprakta Olmaz"
YEREL
22 Mayıs 2025 - 13:28