Bazı insanlar vardır; onları tanımak için uzun sohbetlere, resmi tanıtımlara ya da başarı hikâyelerini satır satır okumaya gerek yoktur. Çünkü onlar, daha ilk karşılaşmada içtenlikleriyle, duruşlarıyla, söylediklerinden çok yaptıklarıyla kendilerini anlatırlar. İşte Ebru Çınar, o insanlardan biri.Kendisini ilk kez tanıdığım an, bugüne dek pek çok iş insanıyla yaşamadığım bir tanışma deneyimi oldu. Elinde birkaç broşürle, sokakta işletmesinin tanıtımını yapıyordu. Yani bir çalışan ya da pazarlama elemanı gibi değil, adeta kendi emeğini sırtlanmış bir sanatçı gibi. Ne bağırarak dikkat çekmeye çalışıyordu ne de abartılı cümlelerle karşısındakini ikna etme çabasındaydı. Sessiz ama güven veren bir tavırla, Gloria Jean’s Coffees’in açıldığını haber veriyor, insanlarla göz teması kuruyor, içtenlikle dinliyordu.Ben de durup birkaç yorumda bulundum, yapıcı bazı fikirlerimi paylaştım. Ardından klasik bir nezaket cümlesiyle bitirdim sözlerimi:“Lütfen bu düşüncelerimi işletmecinize iletin.”Ve o an duyduğum cümle, sadece karşımdaki kişinin unvanını değil, kimliğini de ortaya koydu:“Ben işletmeciyim. Buyurun, bir kahve ikram edeyim. Hem sohbet edelim, hem birbirimizi tanıyalım.”Bu kadar sade, bu kadar samimi, bu kadar egosuz bir yaklaşım karşısında önce şaşırdım, sonra da derin bir saygı duydum. Çünkü o cümlede ne kibir, ne mesafe, ne de alışıldık ‘patron’ tavrı vardı. Tam tersine, ‘gel beraber konuşalım, ben buradayım, yanınızdayım’ diyen bir sıcaklık hissediliyordu. Ve ben o an anladım: Bu bir işletmeci değil sadece. Bu, işine yürekten inanan, emeğini ete kemiğe büründürmüş bir girişimci.Ebru Çınar’ı işletmesinde izlediğinizde bir şey fark ediyorsunuz: Onun bir koltuğu yok. Sabit bir masa, ayrılmış bir oda ya da bir adım geride durma lüksü yok. Çünkü o işletmenin her yerinde. Bazen sabah erken saatte barista önlüğünü takmış, kahve öğütüyor. Bazen mutfakta çalışanlara destek oluyor, bazen de misafirlerini kapıda karşılayıp onlara masasını tarif eden zarif bir ev sahibi gibi davranıyor. Rolü değişiyor ama özü asla: Samimiyet, emek ve mütevazılık.Bu yönüyle Ebru Hanım, klasik “işveren” tanımını baştan yazıyor. Ne otoriter bir yönetici figürü, ne ‘ben yokken işler durur’ tavrı, ne de “çalışanlar çalışsın, ben denetlerim” bakışı. Onun anlayışı çok daha bütünsel, çok daha insani. İşine yalnızca gelir getiren bir yapı değil; emekle kurulan, duyguyla sürdürülen, insan ilişkileriyle büyüyen bir değer olarak bakıyor.Ebru Çınar’ın başarısı, reklam panolarında ya da sosyal medyada parlatılan kampanyalardan değil; sokakta birebir kurduğu temaslardan, mekânına gelen her misafirle kurduğu göz hizasındaki ilişkiden geliyor. Onun için tanıtım, bir bütçe kalemi değil; bizzat yaptığı, sahada olduğu, yüz yüze ve yürek yüreğe temas ettiği bir süreç. Çünkü markaya inandırıcılığı veren şeyin, içtenlikle kurulan bağlar olduğunu çok iyi biliyor.Gösteriş düşkünü değil. Başarıyı yüksek sesle anlatmak gibi bir derdi de yok. Çünkü onun için asıl başarı, insanlara güzel bir deneyim yaşatmak, misafirlerini evindeymiş gibi hissettirmek ve çalışanlarıyla birlikte bir ekip ruhu içinde yürümek. Sahip olduğu işletmeye dışarıdan bakıldığında sade bir kafe gibi görülebilir; ama içine adım attığınızda sizi saran o sıcaklık, çalışanların yüzündeki gülümseme ve Ebru Hanım’ın her köşeye dokunmuş emeği, buranın yalnızca bir ticari mekân olmadığını hissettiriyor: Burası bir emek hikâyesi.Kimi insanlar iş kurar. Kimi insanlar işin içinde yaşar. Ebru Çınar ikinci grupta. O, kahveyi sadece fincanda değil; ilişkilerde, samimiyette ve emeğin harmanlandığı her detayda sunan bir girişimci. Mütevazı duruşuyla, kendi reklamını sokak sokak yapan cesaretiyle ve her gün yeniden baştan alır gibi çalışmasıyla ilham veren bir kadın. Onu tanımak, sadece iyi bir kahve içmek değil; aynı zamanda iş hayatının ne kadar içten, ne kadar insan merkezli ve ne kadar zarif olabileceğini görmek demek.İyi ki tanıştık, Ebru Çınar. İş dünyasının böyle gerçek hikâyelere, böyle gerçek insanlara ihtiyacı var.

Ebru Çınar’ı çok eskiden beri tanırım kesinlikle her zaman işinin en iyisini yapmaya çalışan çalışkan insana değer veren alçakgönüllü fedakar dürüst ve ahlaklı bir insan ve Aysun Karayazgan tek kelime ile muhteşem bir anlatım ve muhteşem tespitler kaleminize emeğinize sağlık.
Bu güzel sözler karşısında ne söyleyeceğimi inanın bilemiyorum.Kelimeler boğazımda düğümlendi şu an… Çook mutlu oldum.Elinize,emeğinize,kaleminize sağlık.Bende aynı duyguları taşıyorum ve iyi ki sizinle yollarımız birleşmiş.Çok teşekkür ediyorum