Güzel olduğu kadar nüfusunun neredeyse tamamına yakınının sapla samanı karıştıranlardan oluşan bir ülkenin ferdiyim sanırım.
Sap mıyım, saman mıyım anlayamıyorum artık.Güzel ülkemin güzel yürekli ve kendini demokrat, sosyal, solcu falan diye tanımlayanların büyük bir grubunun harp okullarının mezuniyetinde yapılan konuşmalara atıfta bulunarak "işte geleceğimiz, kurtarıcılarımız" vb açıklamalar ile alkış tutmalarını, karşı düşüncede olanların da hırslanarak kin ve nefret söylemlerini anlayamıyorum.Bu yaklaşım tersi yapılsa da yanlış, düzü yapılsa da yanlış.Demokrasi ve Cumhuriyetin temel dayanağı; sokakta, köyde, tarlada, fabrikada velhasıl her yerde yaşayan, yaşamaya çalışan yurttaşın kendisidir, kendisi olmalıdır.Silahlı ve örgütlü kadrolar devlet mekanizması içerisinde devletin temel dayanağı ve anayasasına bağlı kalarak siyasi otoritenin emrindedir, öyle de olmalıdır.
Düşünsenize, Eğitim fakültelerinden dereceyle mezun olanların da tam zıt yönde açıklamalarda bulunduklarını.Hangisi doğru? Sokaktaki yurttaşı yanına alamayan, ona kendini anlatamayan, onun sorunlarına çare üretemeyen ve bunu da demokrasi örneği seçimlerle belgeleyemeyenler beklentilerini bu tip silahlı güçleri komuta ederek yada etmeye çalışarak karşılamak istiyor ve bunu da demokrasiye özlem diye savlıyorsa: ben, ben değilim demekki.Elbette sayısız Tıp, Hukuk, Mühendislik Fakültelerinin yanında birer adet olan Kara, Hava ve Deniz Harp okullarımızdan mezun olan gençelerimizle de gurur duymalıyız. Hele hele aynı anda üç okuldan, üç kız öğrencimizin birincilikle mezun olması Çağdaş, Laik Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve Arap kültürü etkisi altında çağdışı yaşam tarzını savunan hemcinslerine karşı önemli bir başarıdır ve örnek de olmalıdır.Konu sadece bu boyutu ile ele alınıp, üç kız gencimizin başarısından dolayı duyduğumuz gurur ve sevinci yansıtmış olsaydı konu bence bu kadar dikkat çekici de olmazdı.Genç Türkiye Cumhuriyetimizin Kuruluş felsefesi, kurucu iradenin ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün izinde olan ve ülkesinin devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne inanan milyonlarca sivil yurttaşı, milyonlarca öğrencisi, ev hanımı, işçisi, memuru, emeklisi var iken sırtımızı dayayacağımız güçler, bunlar olmalıdır, tıpkı Kurtuluş Savaşımızda Mustafa Kemal Atatürkümüzün yaptığı gibi. Bunlar ile birlikte biz olarak demokrasi ve Cumhuriyete inanmış olarakyol almalıyız. Bu sivil güçler ile demokrasimizi yüceltip cumhuriyetimizi köklendirmeyi bilmeliyiz. Yanlış olan eğitim metodolojisi ve sınav sisteminden her şartta dereceye giren, giremeyerek mezun olan, olamayan tüm gençlerimizi, kendini genç hisseden, ülkesinden, milletinden, devletinden sorumlu hissedenleri yürekten kutluyor, demokrasilerin temel dayanağının sokaktaki yurtaşın yüreğinde, bileğinde ve zihninde olduğuna inanıyorum.Yaşasın Laik, Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın Mustafa Kemal'in askerleri! Ne Mutlu Türk'üm Diyene!
Sap mıyım, saman mıyım anlayamıyorum artık.Güzel ülkemin güzel yürekli ve kendini demokrat, sosyal, solcu falan diye tanımlayanların büyük bir grubunun harp okullarının mezuniyetinde yapılan konuşmalara atıfta bulunarak "işte geleceğimiz, kurtarıcılarımız" vb açıklamalar ile alkış tutmalarını, karşı düşüncede olanların da hırslanarak kin ve nefret söylemlerini anlayamıyorum.Bu yaklaşım tersi yapılsa da yanlış, düzü yapılsa da yanlış.Demokrasi ve Cumhuriyetin temel dayanağı; sokakta, köyde, tarlada, fabrikada velhasıl her yerde yaşayan, yaşamaya çalışan yurttaşın kendisidir, kendisi olmalıdır.Silahlı ve örgütlü kadrolar devlet mekanizması içerisinde devletin temel dayanağı ve anayasasına bağlı kalarak siyasi otoritenin emrindedir, öyle de olmalıdır.
Düşünsenize, Eğitim fakültelerinden dereceyle mezun olanların da tam zıt yönde açıklamalarda bulunduklarını.Hangisi doğru? Sokaktaki yurttaşı yanına alamayan, ona kendini anlatamayan, onun sorunlarına çare üretemeyen ve bunu da demokrasi örneği seçimlerle belgeleyemeyenler beklentilerini bu tip silahlı güçleri komuta ederek yada etmeye çalışarak karşılamak istiyor ve bunu da demokrasiye özlem diye savlıyorsa: ben, ben değilim demekki.Elbette sayısız Tıp, Hukuk, Mühendislik Fakültelerinin yanında birer adet olan Kara, Hava ve Deniz Harp okullarımızdan mezun olan gençelerimizle de gurur duymalıyız. Hele hele aynı anda üç okuldan, üç kız öğrencimizin birincilikle mezun olması Çağdaş, Laik Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan ve Arap kültürü etkisi altında çağdışı yaşam tarzını savunan hemcinslerine karşı önemli bir başarıdır ve örnek de olmalıdır.Konu sadece bu boyutu ile ele alınıp, üç kız gencimizin başarısından dolayı duyduğumuz gurur ve sevinci yansıtmış olsaydı konu bence bu kadar dikkat çekici de olmazdı.Genç Türkiye Cumhuriyetimizin Kuruluş felsefesi, kurucu iradenin ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün izinde olan ve ülkesinin devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne inanan milyonlarca sivil yurttaşı, milyonlarca öğrencisi, ev hanımı, işçisi, memuru, emeklisi var iken sırtımızı dayayacağımız güçler, bunlar olmalıdır, tıpkı Kurtuluş Savaşımızda Mustafa Kemal Atatürkümüzün yaptığı gibi. Bunlar ile birlikte biz olarak demokrasi ve Cumhuriyete inanmış olarakyol almalıyız. Bu sivil güçler ile demokrasimizi yüceltip cumhuriyetimizi köklendirmeyi bilmeliyiz. Yanlış olan eğitim metodolojisi ve sınav sisteminden her şartta dereceye giren, giremeyerek mezun olan, olamayan tüm gençlerimizi, kendini genç hisseden, ülkesinden, milletinden, devletinden sorumlu hissedenleri yürekten kutluyor, demokrasilerin temel dayanağının sokaktaki yurtaşın yüreğinde, bileğinde ve zihninde olduğuna inanıyorum.Yaşasın Laik, Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, yaşasın Mustafa Kemal'in askerleri! Ne Mutlu Türk'üm Diyene!