Ben ve benim yaşımın üzerindekilerin acı bir hatırası var. 12 Eylül darbesi.
Belki bundandır , TRT zorla okutulduğunu o an bilmediğimiz metinde"sokağa çıkmak yasaktır" dediği halde sokağa fırlamamız. Hiddetle "darbe istemiyoruz" diye haykırmamız bundandır.
12 Eylül 1980 sabahı. Henüz ilkokul öğrencisi olan ben, sabah bir marş sesine uyandım. Evimiz klasik Seferihisar eviydi. Bahçeli altta iki oda mutfak, üst katta iki oda. Alt kata inen tahta merdivenin başında radyo dinleyen babamla karşılaştığımın üzerinden 36 yıl geçmiş.
Gün yeni ağarmakta. Babamın nereden haberi oldu bilmiyorum. Radyoyu açmış dinliyor. Merdivenden adım adım iniyorum. Marş sesi var. Yanına oturup soruyorum.
-"Ne oldu baba?"
-"İhtilal oldu, asker darbe yaptı"
Ne demek olduğunu bilmiyordum. Çocuktum. Anlayamazdım. Ama babam çok düşünceliydi. Gerçekten önemli bir şey olmalıydı. Yoksa sabah niye bu saatte kalmış radyo dinliyordu. Hemde günlerden Pazardı.
Babam devlet memuruydu. Siyasi kimliğini pek saklamazdı. Ecevit taraftarıydı. Hatta fanatiklik derecesinde Ecevit'i sever, diğer siyasileri sevmezdi.
Ama ben o zamanlar siyaset için çok küçüktüm. Aklımda kalanlar sağcı solcu kavgaları ve bir türlü Cumhurbaşkanı seçemeyen bir hükümetti. Çünkü babam haberleri izler ve yorumlardı. Ben de merak eder, sorardım. Yine merak ettim ve sordum.
"Peki ne olacak şimdi?" Babam yanıtladı sakince.
"Asker yönetime el koydu kızım. Şimdi sokağa çıkmayacağız. Sokağa çıkmak yasak."
Bir çocuk için sokağa çıkmamak kabul edilebilir gibi birşey değildi. Üstelik o gün kuzenimin yaşgününe gidecektik.
"Peki yaşgünü.. Yaşgününe gidemeyecek miyiz?
"Hayır, sokağa çıkmayacağız?
"Ya okullar, okullar açılacak okula gitmeyecek miyiz?
Okulu çok seven bir çocuktum. O yüzden kaşlarımı çatmıştım. Okula gitmek istiyordum. Nasıl engel olabilirlerdi ki?
Babam saçımı okşadı: "Tabi ki okula gideceksin ama belki biraz ertelenebilir"
Babamın yanından geçtim,evimizin bahçesine çıktım. Bahçede benim dünya kadar oyun oynayacak yerim vardı. Sokağa çıkarmasamda olurdu. Oyuna daldım ama sokağa çıkmak yasak ya. Merak ettim.
Babam sürekli sesleniyordu. "Sokağa çıkma"
Merak ettim, gittikçe merakım arttı ve bahçeden sokağa çıkan tahta kapımızı açıp dışarı baktım.
Sokaklar asker doluydu. Karşıda Babaannemim evi vardı ve penceresinin perdesi ilk kez kapalıydı. Peki askerler bizim mahallede ne arıyorlardı?
Biz Hıdırlık Mahallesi Çay Caddesinde otururduk o zamanlar. O caddeden öğretmenler tutuklandı. Bizim okulun öğretmenlerini götürdüler. O caddeden Üniversite öğrencilerini götürdüler.
Ve en acısı biz arka bahçedeki kümesimizin önünde kitaplarımızı yaktık. Hikaye kitaplarımızı bile yaktık. Cahit Sıtkı yaktık, Aziz Nesin yaktık, Falih Rıfkı Atay yaktık ve en sevdiğim Yaşar Kemal yaktık. Dergiler yaktık. Plaklar yaktık. Ben ağladım ama yine de yaktık.
Bir süre sokağa çıkmadık. Sonra sadece akşamları çıkmadık. Sonra yavaş yavaş hayat biraz normale döndü.
Tutuklanıp giden öğretmenler, memurlar, öğrenciler geri geldi. Hepsinin şavkı kaymıştı. Büyüklerin fısıldaşmalarından öğrendim işkence denen şeyi. Garip teknikleri olduğunu.
1980 yılının 12 Eylül günü bu ülkede darbe yapıldı. Halk karşı çıkmadı. Halk darbenin ülke içindeki çatışmaları durduracağına inanıyordu.
Öyle de oldu. Ahh birde darbe sonrası idamlar, işkenceler olmasaydı. Ya da ben büyüdükçe hissettiğim o diktatörlük.
Türkiye'de 1980 ile 1987 yılları arasında 7 yıl Sıkıyönetim uygulandı. Ben çocukluktan gençliğe geçtim. Liseye başladım. Hala sıkıyönetim vardı. İzmir Kız Lisesinde okumaya başlamıştım. Kimliksiz sokağa çıkmazdık. Günde en az 3 kez Jandarma kimlik kontrolü yapardı. Kordonda rahatça yürüyemezdik. Siyasi bir slogan edemezdik. Nazım Hikmet şiiri okuyamazdık.
Tek yapmamız gereken bize hükumet tarafından empoze edilmekteydi. Adı sözde Hürriyet çadırları olan eğlence mekanlarına gidip Modern Talking ya da Madonna dinlemek ve dans etmek. İstemiyorsan bunları git evinde otur. Düşünmek yasak. Siyaset yasak.
Ve bende en çok etki bırakan olaylardan biride Kenan Evren'in okulumuza gelişidir. Kenan Evren İzmir'i her ziyaretinde mutlaka bizim okula yani İzmir Kız Lisesine uğrardı. Kendisi Manisalıydı ve kızlarını da bizim okulda okutmuştu. Okula gelir, bizzat yakından ihtiyaçlarını belirlerdi.
Kenan Evren geleceği günleri hiç unutmam. Bizim okulun Kuzey Kapısı yönünde bulunan Deniz Kuvvetleri Komutanlığından, müdür odasına kadar kilometrelerce alan kırmızı halı ile kaplanırdı. Biz öğrenciler bu halının etrafında birer metre ara ile elimizde karanfillerle dururduk.
"Ders kaynatıyoruz" derdik o zamanlar. Ama o kırmızı halı hiç gözümün önünden gitmez. Kenan Evren Paşa bize selam vere vere o kırmızı halıdan yürür geçerdi.
Kenan Evren'in ayakları bir kez olsun bizim okulun o güzel Arnavut kaldırımlı taşlı yollarına değmedi. O hep kırmızı halı da geldi ve yine kırmızı halı da gitti.
İşte size diktatörlük. Ayağı vatandaşın bastığı yere basmayan Cumhurbaşkanı.
Darbe ne demek belki yeni nesil daha iyi anlar. İyi ki darbe olmamış diye şükür eder. İnternetsiz, Televizyonsuz, düşünmeden yaşamaktır Darbe. Asıl diktatörlüktür darbe.
Kötü yönetilseniz bile darbe istemeyiniz. Hele hele böyle dış mihrakların kuklası FETÖ gibilerin darbesine izin vermeyiniz. Nasıl bir daha darbe kabul edebilir bu millet. Asla darbeciler, Yapayalnız kaldınız, karşınızda Halkı buldunuz. Hayır dedi hayır "Darbeye hayır"
"Ey Türk gençliği. Birinci Vazifen Türk ürk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir." diyor Ulu Önderimiz Atatürk.
"İstiklal" bağımsızlık demek, özgürlük demek.
Hepimizin görevi bu vatanı korumak, kollamak ve sahip çıkmaktır.
Türk Ordusu biziz. Her Türk erkeği bir Mehmetcik, her Türk kadını bir Elif' dir.
Düşeriz sokaklara, ne bağımsızlığımızdan ödün veririz. Ne de yurdumuza alçakları uğratırız. Biz kahraman bir milletiz.
Bu uğurda şehit düşenlere Allah'tan rahmet diliyorum. Cesur yürekler sizi bu Millet asla unutmayacak.
Saygılarımla.