Kadın, evin tüten dumanı, toplumun yumuşak kalbi ve hepimizin baş tacıdır. Kadın anadır, bacıdır, eştir; hayatın gülümseyen sımsıcak yüzüdür. Ama her şeyden önce kadın olduğu için çok değerlidir.
Anadolu toprağı, elleri ve yüreği güçlü nice kadınları bağrından çıkarmıştır. Kadın maharetli elleriyle geleceğimizin hamurunu yoğuran ve şekillendirendir.
Anadolu kadını fedakardır, düşman gelip vatanımızın bağrına hançer saplamaya kalktığında zulme karşı şahlanarak Nene Hatun olmuştur. İstanbul’un işgaline karşı sessiz kalmayarak Sultanahmet Mitingini düzenleyen ve işgale karşı ilk direniş meşalesini yakan Halide Edip olmuştur. Vatan toprağının kara bağrında sıra dağlar gibi duran Mehmet’e cephane yetiştirmek için ölüme meydan okuyan ve kağnıya kendini koşan Elif olmuştur. Kanımız ve canımız pahasına yoktan var ettiğimiz cumhuriyetimizi karanlığa teslim etmek istemeyen Bahriye Üçok olmuştur. Cumhuriyet sevdalısı, aydın genç kızlar yetiştirmek için koca bir ömür harcayan Türkan Saylan olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, engin zekâsı ve vizyonuyla Anadolu kadınının ulusumuza kattıklarının paha biçilmez değerler olduğunun son derece farkında olarak “Ey Türk Kadını sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.” sözleriyle tarihe not düşmüştür. Kadınlarımızın, yaptıklarıyla ve yapacaklarıyla her daim, ülkemizin ve cumhuriyetimizin yılmaz savunucusu olmaya devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Ne yazık ki ülkemizde son yıllarda kadınlarımız, hayata karşı güçlü duruşlarıyla değil de kadın cinayetlerine kurban gitmeleriyle gündeme gelmektedir. Kadınlarımız hayatın içinden koparılmaya ve kadınların elde ettikleri kazanımlar birer birer ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Oysa kadın, toplumun her alanında varlığını hissettirecek güçtedir. Kadının olmadığı bir dünyadan söz edilemezken “ Kadına duyulan bu öfke neden? ” sorusunu kendine sormadan edemiyor insan .Ya karanlık bir sokakta ya bir evin bodrum katında ya da kalabalık bir caddede, çocuklarının gözü önünde son nefesini veriyor kadınlarımız. Yürek yakan bu acı çığlığını işitecek, kadınlarımıza yardım eli uzatacak devletimizin kolluk güçleri, savcıları, hâkimleri, yasaları yok mu? Elbette ki var. Ancak buna karşın elimizdeki sonuç gerçekten son derece ürkütücü. Binlerce kadın cinayeti ve binlerce anasız kalmış evlat, yerle yeksan olmuş yuvalar.
Ekranlardan izlediğimiz, sosyal medyada görüp yorum yaptığımız ve hatta paylaşımda bulunduğumuz, nihayetinde birkaç gün sonra unutarak kendi hayatımıza döndüğümüz bir anlayışla ya da takım elbise giydi diye iyi hal indirimi verilen bir adalet sistemi ile asla çözüme ulaşamayacak kadar büyük bir sorun ve kanayan yaradır, kadın cinayetleri. Bu durumu kanıksamak ise toplumu içten içe çürüten insan olmanın güzelliğinden uzaklaştıran bir vebadır. Tedavisi yok mu bu çürümüşlüğün bu aymazlığın derseniz elbette var, olmalı, bulunmalı. Ailede ve okullarımızda verilecek çağdaş ve demokratik eğitim, bizlerin bu karanlık zihniyetten kurtarmaya, toplum içinde kadına yönelik bakış açısının değişmesine önemli katkı sağlayacağı göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Kadını önemseyen, erkekle eşit gören, aydınlık bir zihniyete ve bunu acilen hayata geçirecek güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Cinayetlere kurban verdiğimiz kadınlarımız için adalet istiyoruz. Artık başka kadın cinayetleri işitmek istemiyoruz. Toplumun kanayan yarasının sarılması için daha fazla beklemeye tahammülümüz kalmadı. Unutmayalım ki zulme sessiz kalmak, ona ortak olmakla eşdeğerdir. Kadınlar için sesimiz artık hep birlikte yükselmelidir.
Anadolu toprağı, elleri ve yüreği güçlü nice kadınları bağrından çıkarmıştır. Kadın maharetli elleriyle geleceğimizin hamurunu yoğuran ve şekillendirendir.
Anadolu kadını fedakardır, düşman gelip vatanımızın bağrına hançer saplamaya kalktığında zulme karşı şahlanarak Nene Hatun olmuştur. İstanbul’un işgaline karşı sessiz kalmayarak Sultanahmet Mitingini düzenleyen ve işgale karşı ilk direniş meşalesini yakan Halide Edip olmuştur. Vatan toprağının kara bağrında sıra dağlar gibi duran Mehmet’e cephane yetiştirmek için ölüme meydan okuyan ve kağnıya kendini koşan Elif olmuştur. Kanımız ve canımız pahasına yoktan var ettiğimiz cumhuriyetimizi karanlığa teslim etmek istemeyen Bahriye Üçok olmuştur. Cumhuriyet sevdalısı, aydın genç kızlar yetiştirmek için koca bir ömür harcayan Türkan Saylan olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, engin zekâsı ve vizyonuyla Anadolu kadınının ulusumuza kattıklarının paha biçilmez değerler olduğunun son derece farkında olarak “Ey Türk Kadını sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.” sözleriyle tarihe not düşmüştür. Kadınlarımızın, yaptıklarıyla ve yapacaklarıyla her daim, ülkemizin ve cumhuriyetimizin yılmaz savunucusu olmaya devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Ne yazık ki ülkemizde son yıllarda kadınlarımız, hayata karşı güçlü duruşlarıyla değil de kadın cinayetlerine kurban gitmeleriyle gündeme gelmektedir. Kadınlarımız hayatın içinden koparılmaya ve kadınların elde ettikleri kazanımlar birer birer ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Oysa kadın, toplumun her alanında varlığını hissettirecek güçtedir. Kadının olmadığı bir dünyadan söz edilemezken “ Kadına duyulan bu öfke neden? ” sorusunu kendine sormadan edemiyor insan .Ya karanlık bir sokakta ya bir evin bodrum katında ya da kalabalık bir caddede, çocuklarının gözü önünde son nefesini veriyor kadınlarımız. Yürek yakan bu acı çığlığını işitecek, kadınlarımıza yardım eli uzatacak devletimizin kolluk güçleri, savcıları, hâkimleri, yasaları yok mu? Elbette ki var. Ancak buna karşın elimizdeki sonuç gerçekten son derece ürkütücü. Binlerce kadın cinayeti ve binlerce anasız kalmış evlat, yerle yeksan olmuş yuvalar.
Ekranlardan izlediğimiz, sosyal medyada görüp yorum yaptığımız ve hatta paylaşımda bulunduğumuz, nihayetinde birkaç gün sonra unutarak kendi hayatımıza döndüğümüz bir anlayışla ya da takım elbise giydi diye iyi hal indirimi verilen bir adalet sistemi ile asla çözüme ulaşamayacak kadar büyük bir sorun ve kanayan yaradır, kadın cinayetleri. Bu durumu kanıksamak ise toplumu içten içe çürüten insan olmanın güzelliğinden uzaklaştıran bir vebadır. Tedavisi yok mu bu çürümüşlüğün bu aymazlığın derseniz elbette var, olmalı, bulunmalı. Ailede ve okullarımızda verilecek çağdaş ve demokratik eğitim, bizlerin bu karanlık zihniyetten kurtarmaya, toplum içinde kadına yönelik bakış açısının değişmesine önemli katkı sağlayacağı göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. Kadını önemseyen, erkekle eşit gören, aydınlık bir zihniyete ve bunu acilen hayata geçirecek güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Cinayetlere kurban verdiğimiz kadınlarımız için adalet istiyoruz. Artık başka kadın cinayetleri işitmek istemiyoruz. Toplumun kanayan yarasının sarılması için daha fazla beklemeye tahammülümüz kalmadı. Unutmayalım ki zulme sessiz kalmak, ona ortak olmakla eşdeğerdir. Kadınlar için sesimiz artık hep birlikte yükselmelidir.